6 Eylül, Cumartesi
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle

Anasayfa » ABD Ekonomisi S.O.S. Veriyor

ABD Ekonomisi S.O.S. Veriyor

31 Ağustos 2025
içinde Ekonomi, Yazılar
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsappTelegram
Google Haberler Google Haberler Google Haberler
ADVERTISEMENT

Emperyalist-kapitalist sistemin yapısal ve kronik krizi gün geçtikçe daha da derinleşiyor. Özellikle dünyanın başlıca ekonomik merkezlerinde yaşanan sarsıntılar, çarpan etkisiyle tüm dünyayı etkisi altına almayı sürdürüyor. Bu yaklaşan fırtınanın en belirgin başlangıç noktalarından biri de ABD’dir.

2008’de ABD’de patlak veren ve kısa sürede küresel ölçekte yıkıcı sonuçlar doğuran “Mortgage krizi”, emperyalist merkezlerin ekonomik dengelerini sarsmıştı. Bu süreçten sonra aralıklı krizlerin giderek sürekli bir nitelik kazanması, bugün ABD ekonomisinin daha karanlık bir tabloya sürüklendiğini gösteriyor.

Son yıllarda enflasyonun yeniden yükselmesi, büyüme oranlarının zayıf seyretmesi, istihdam sorunları nedeniyle işsizliğin artması ve buna paralel olarak alım gücünün düşmesi ABD ekonomisinde “stagflasyon” olarak tanımlanan kriz koşullarını daha açık bir düzeyde gündeme taşımıştır. Enflasyonun aynı zamanda ekonomik durgunlukla birlikte seyretmesi geleceğe dair belirsizlikleri artırmakta, ekonomi hakkında kuşkuları derinleştirmekte, güvenilir olmaktan çıkan ekonomik koşullarda sermaye yatırıma yönelmekten kaçınmaktadır. JP Morgan’ın son açıklamalarında da bu eğilimin altı çizilmiştir.

“Ekonomideki son iyileşmelere rağmen stagflasyonun (yüksek enflasyon + düşük büyüme) tamamen bertaraf edilememiştir. Belirsizlik halen çok yüksek. Enflasyon tek başına düşmüş olsa bile, büyüme üzerindeki baskılar sürdükçe stagflasyon riski göz ardı edilemez” denildi.

Stagflasyon, işsizlik ile enflasyonun eş zamanlı yükselmesidir. Bu durum, emperyalist-kapitalist sistemin iç çelişkilerinin keskinleştiğinin ve giderek çözümsüzlüğe sürüklendiğinin açık göstergesidir. Stagflasyon yalnızca emperyalist-kapitalistlerin kendi ekonomik dengelerinde çırpınmaları anlamına gelmez; aynı zamanda işçi sınıfı ve geniş halk yığınlarıyla aralarındaki çelişkinin derinleşmesi demektir. Her iki eğilimin aynı anda büyümesi, egemenlerin kriz yönetme araçlarını etkisiz kılmaktadır.

Nitekim ABD’de yaşanan tablo tam da budur. Enflasyonu faiz politikalarıyla baskılamaya çalışırken, durgunlukla birleşen yüksek enflasyon büyük bir çıkmazın habercisi olmaktadır. Hafif bir yükselişle ibre yukarıyı gösterse de, enflasyon oranı şimdilik beklentiler dâhilinde tutulmaktadır. Ancak önümüzdeki süreçte krizin daha da derinleşeceğine dair güçlü işaretler vardır. Nitekim temmuz ayında faiz politikaları ve tahviller aracılığıyla baskılanan enflasyon, tüketici fiyat endeksinde (TÜFE) yüzde 2,7 olarak açıklanırken üretici fiyat endeksi (ÜFE) yüzde 3,3 ile son üç yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Reel üretimin düşme eğiliminde olması tabloyu daha da ağırlaştırmaktadır. ÜFE’deki artış üretim maliyetlerinin yükselmesi demektir; bu durum işsizlik oranıyla birleştiğinde, önümüzdeki dönemde fiyatların artması ve alım gücünün daha da düşmesi kaçınılmaz görünmektedir.

ABD ekonomisi için JP Morgan tarafından “hafif” kategoride değerlendirilen stagflasyon ise, emperyalist-kapitalistlerin en çok korktuğu gerçekliklerden biridir. Çünkü stagflasyonu besleyen düşük büyüme, artan işsizlik, üretimde daralma ve yüksek enflasyon işçi ve emekçi kitlelerin hoşnutsuzluğunu yükseltir, mücadele eğilimini ve örgütlenme zeminini güçlendirir.

Enflasyon ve Faiz İkilemi: İşçi Sınıfına Keskin Kılıç

Halihazırda ABD, mevcut tabloyu uygulamaya çalıştığı para politikasıyla baskılamaya çalışsa da ciddi bir çıkmaz içindedir. Faiz artırılırsa durgunluk derinleşiyor; faiz düşürülürse enflasyon daha da yükseliyor. Mevcut para politikası, ABD açısından iki ucu keskin bir kılıç niteliğindedir; bu kılıcın işçi sınıfı ve emekçilere yöneldiğini söylemek, iki tarafı keskin kılıcın en çok kime zarar vereceğini açıkça gösterir. Kapitalizmde ekonomik krizlerin bedeli esas olarak her zaman bu kesimlere ödetilir. Çünkü işçi ve emekçiler, kapitalizm açısından “kurtarıcı” değil, sömürülmeye hazır bir kaynaktır. Yoksullaşmaları ve işsiz kalmaları, sermayeye daha da bağımlı hale gelmeleri anlamına gelir; dolayısıyla sistem, onları hoyratça sömürmek için yeterli bir gerekçeye sahip olur.

Trump hükümeti savunma harcamaları dışında tüm kamu harcamalarında kesintiye gitmeyi hedeflemektedir. Bu nedenle sosyal harcamalarda—sağlık, eğitim, gıda yardımı ve uluslararası yardım gibi—ciddi bir kısıtlama gündemdedir. Öte yandan, “hükümeti daha akıllı çalışır hale getirme” örtüsü altında kamuda da kesintiyi hedefleyen Trump yönetimi, 14 Ağustos’ta yaptığı açıklama ile “Verimlilik Politikası” adı altında 300 bin kamu emekçisinin işten çıkarılacağının sinyalini verdi.

İşçi ve emekçiler aleyhine gelişmeler bununla sınırlı kalmayacaktır. Özellikle “Kamuda Verimlilik” projesiyle emekçiler tehdit edilmektedir; bu tehdit, işçi ve emekçilerin iş güvenliği ile kazanılmış sendikal ve sosyal haklarına yöneliktir. Trump’ın “Kimseyi işten çıkarmaya zorlayamam, ancak kurum başkanlarını hükümeti daha verimli hale getirme vizyonumu benimsemeye ikna ediyorum” sözleri, işçi ve emekçileri daha fazla iş yükünü omuzlama ya da işsiz kalma arasında bir tercihe zorlamaktadır.

İkinci kez iktidara gelmesinin ardından Elon Musk’ı başına getirdiği “Hükümet Verimlilik Departmanı” ile bu politikayı uygulamaya koyan Trump hükümeti, işçi ve emekçilerin öfkesiyle karşı karşıya kalmıştır. “Ekonomik depremin habercisi” olarak nitelendirilen bu politikalara karşı birçok yerde eylemler düzenlenmiştir. Bu politikaların özel sektöre yansıması durumunda ise zaten yükselen işsizlik oranının daha da artması kaçınılmazdır.

Çürümenin Uluslararası Yansımaları 

ABD iç ekonomisindeki gelişmelerin uluslararası alanda da karşılığını bulması kaçınılmazdır. Bu “ekonomik deprem” etkisinin ilk izleri Japonya’da hissedilmiştir. Uzun süredir düşük büyüme ve deflasyonla mücadele eden Japonya, ABD’deki stagflasyon kaynaklı şoklarla karşı karşıyadır. İhracata dayalı bir ekonomi olan Japonya’nın en büyük ihracat ortaklarından biri ABD’dir; ihracatının yaklaşık yüzde 25’i bu ülkeye yönelmektedir. Bu durum, Japonya’nın ABD ekonomisine olan bağımlılığını gösterirken, aynı zamanda ülkeyi kırılgan hale getiren bir etmendir.

Ekonomik kırılmanın yükü, büyük ölçüde işçi sınıfına yıkılmıştır. 2025 baharında asgari ücret yüzde 5,4 artırılmış olsa da —bu son otuz yılın en yüksek artışı— enflasyon karşısında alım gücü erime göstermektedir. Gıda ve konut fiyatlarındaki artış, halkın yaşam standardını doğrudan etkilemektedir. Bununla birlikte, para politikası ve Çin pazarının etkisiyle, 2025 başlarında resesyon riskine karşı Japonya hâlâ bir ölçüde direnç göstermektedir. ABD Merkez Bankası (Fed) yüksek faiz politikası izlerken, Japonya Merkez Bankası (BoJ) düşük faiz politikasında ısrar etmektedir; bu durum Japon Yeni’nin dolar karşısında değer kaybetmesine yol açmaktadır.

ABD’nin çarpan etkisinin Japonya ile sınırlı kalması düşünülemez. Mevcut ekonomik durgunluğun esas çıkış noktası yarı sömürgelerde aranmalıdır; bu, emperyalist-kapitalizmin krizden çıkmak için başvurduğu temel dayanak noktasıdır. Krizi yarı sömürgelere ithal etme politikası, özellikle işçi ve emekçiler için daha fazla sömürü ile yer altı ve yer üstü kaynaklarında artan talan anlamına gelmektedir.

Buna ek olarak, Rusya-Ukrayna savaşı ve yaptırımlardan kaynaklı enerji krizi, ABD ekonomisini etkileyen önemli dış etkenlerden biri olmuştur. Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, yükselen enerji fiyatları olarak geri dönmüş ve üretim maliyetlerini artırarak halkın alım gücünü olumsuz etkilemiştir. İç çelişkilerin keskinleştiği ekonomik kriz, dış çelişkilerle de derinleşmektedir. Emperyalist rekabette konumlanma ve cephe geliştirme hamleleri, ABD’yi ekonomik durgunluk içinde şekillenmeye zorlamaktadır.

Bu bağlamda, Kafkasya enerji sahasında daha etkin bir pozisyon alma çabası da ABD’nin stratejik hamlelerinden biridir. Stagflasyon tehdidi sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasî sonuçlar da üretmektedir. Örneğin, ABD’nin Azerbaycan-Ermenistan arasında yürüttüğü barış görüşmeleri, bir yandan Rusya’nın bölgedeki etkisini kırmayı hedeflerken, öte yandan Rusya merkezli enerji krizine alternatifler üretme amacı taşımaktadır. Emperyalist güçler, krizin bedelini işçi sınıfı ve halklara yıkarak, hegemonya mücadelesinde rakiplerine karşı çeşitli stratejik hamleler geliştirmektedir.

Artan Pazar Savaşı Olasılığı

ABD’nin uyguladığı gümrük vergisi tarifeleri ters çarpan etkisi yaratmakta ve ekonomik savaşı çeşitli araçlarla sürdürme niyetini açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle Rusya ve Çin’in etki alanını daraltma ve ekonomik olarak zayıflatma politikalarını hayata geçirmeye çalışmaktadır. Azerbaycan-Ermenistan barış görüşmelerine öncülüğü, kendi emperyalist hegemonyasını güçlendirmek için bölgesel çelişkileri kullanarak Rusya’nın tarihsel etkisini kırmayı amaçlamaktadır ve bunda kısmen başarılı olmuştur. ABD, bölgesel hâkimiyet ve stratejik koridorlar üzerinden özellikle enerji ve ticaret yollarının kontrolünde önemli kazanımlar elde etmiştir.

Rusya’nın sessizliği, bölgede çatışma başlatmak yerine temkinli bir izleme ve diplomatik sessizlik olarak değerlendirilebilir; ancak bu sessizliğin uzun sürmeyeceği açıktır. Yapılan barış anlaşması resmi olarak Azerbaycan-Ermenistan arasında görünse de kazanan esasen ABD olmuştur. Anlaşma aşamasında, Türkiye-Azerbaycan-Ermenistan hattında yer alan ve enerji koridoru olarak tarif edilen Zengezur Koridoru (Anlaşmada “Trump Koridoru” olarak adlandırıldı) için 99 yıllığına ABD’ye özel geliştirme hakları tanınmıştır. Bu sayede ABD, hem Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltarak ekonomik durgunluğa bağlı enerji ihtiyacına çözüm bulmayı, hem de rakiplerinin alanını daraltmayı hedeflemektedir. Ne var ki bu anlaşma henüz hayata geçecek aşamada değildir. Ermenistan parlamentosunda alınması beklenen kararlar var. Azerbaycan bu kararlar alınmadan anlaşmanın yürürlüğe giremeyeceğini açıkladı. Bu kararlar hem Zengezur yolu için hem de Karabağ’daki haklar için Ermenistan’ın iddiasından vazgeçmesini içeriyor. Rusya ile Azerbaycan arasındaki gerilim de bu sürecin bozulması riskinin diğer bir ayağı olmaya devam etmektedir.

ABD, Hazar Havzası enerji kaynaklarını ve ticaretini Rusya’ya bağımlı kalmadan Batıya aktarma fırsatı elde ederken, Zengezur Koridoru ile Çin’in Kuşak-Yol projesine de alternatif yaratmayı amaçlamaktadır. Doğası yıkım ve savaş olan emperyalistlerin amacı “barış” değil, hegemonya mücadelesidir. Ekonomik krizle boğuşan sistem her alanda hâkimiyet sağlamaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Henüz daha radikal hamlelere hazır olmasa da, yansıyan keskinleşmiş hegemonya mücadelesi ortadadır. ABD ekonomisinin yarattığı iç çelişkiler bu mücadeleyi daha da derinleştirmektedir.

Öte yandan, karşısında küçülme eğilimine girmiş olsa da, gelişen bir Çin ve ittifak kurduğu Rusya cephesi bulunmaktadır. Bu genişleyen hegemonya, kendilerinin kabul ettiği biçimde söylersek “hafif stagflasyon” içinde olan ABD ekonomisi için daralan pazar anlamına gelmektedir. Oysa Trump hem seçim yarışındayken hem de seçim sonrasında ABD ekonominin ciddi dezavantajlarından söz etmişti, ABD’nin dışarıdaki sermayesine “içeride” ihtiyaç olduğundan dem vurmuştu. Alınması zorunlu önlemlerden söz ederek “vatandaşın” takdirini kazanmış ve onayını almıştı. Bugüne kadar hem dışarıya dönük politikalarda hem de içeride “kamusal” alandaki ekonomik önlemlerde ekonomik dezavantajları defedebilmiş değil ABD. Enflasyondaki beklentiye uygun artış ve faiz indirimi için henüz erken olduğu görüşü dezavantajların hangi yoldan gidilirse gidilsin varlığına işaret ediyor. 

Bu durumda kriz koşullarının maliyeti hem varlığını koruyor hem de genişliyor. ABD ekonomisinin kriz yükü işçi ve emekçilere yıkılmakta; istikrar programları ve para politikaları krizden çıkış için yeterli olmamaktadır. Kriz derinleştikçe halkın payına düşen daha uzun çalışma saatleri, artan işsizlik, yükselen yaşam maliyeti, düşen alım gücü, artan sömürü ve güvencesizliktir.

Emperyalist-kapitalizm, kendi krizlerini emekçilerin sırtına yıkarak varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Egemen sistem halka ne refah ne de barış sunabilir; ürettiği tek şey kriz, yıkım ve savaştır. Trump ise, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesi gerektiğini sıkça dile getirerek, kendisine “uşaklık” edenlerden aldığı takdirle bu yolda “emin adımlarla” ilerlemektedir. Önemli ve “şimdiye kadar” kimsenin başaramadığı barış imzalarını attırarak ödülü hak ettiğini tüm dünyaya ilan ederken Trump aynı zamanda küresel bir savaşa yol açan ekonomik politikalarından sorumlu olduğunu da gizleyemez.

Olası bir savaşın sorumlusu elbette yalnızca Trump olmayacaktır; ancak tarih onu bir barış savunucusu olarak kaydetmeyecek, sadece “barış imzalarıyla büyük savaşa hazırlandı” biçiminde yazacaktır. Bu tablo karşısında tek alternatif, işçi sınıfı ve halkın devrimci mücadelesi ve bu mücadelenin zaferidir.

Tags: abdabd ekonomisiemperyalizm
ShareTweetSendShareScanSend
Önceki Yazı

İsrail, Yemen başbakanı ve bakanlarını katletti

Sonraki Yazı

Kolombiya, İsrail’e kömür ihracatını tamamen yasakladı

Related Posts

Yazılar

Siyasî Tutsaklara Özgürlük

4 Eylül 2025
Yazılar

İşçinin Görevi: Sendikal Yozlaşmayı Aşmak

3 Eylül 2025
Yazılar

Çürüme “Türkiye Yüzyılı”nda Sürüyor

29 Ağustos 2025
Ekonomi

Dış ticarette açık 55,9 milyar dolara yükseldi

28 Ağustos 2025
Yazılar

Filistin Direnişinin Yankıları ve İşgal Devletindeki Çatlaklar

28 Ağustos 2025
POLİTİK - GÜNDEM

Çürüme, Çalkantı ve Kürt Sorunu

27 Ağustos 2025
Sonraki Yazı
İspanya'da yüz binlerce kişi Filistin'e destek için yürüdü

Kolombiya, İsrail'e kömür ihracatını tamamen yasakladı

Hakkımızda

Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi; işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: yenidemokrasigazetesi@gmail.com

2024 Yeni Demokrasi – Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi | işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: yenidemokrasigazetesi@gmail.com

  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
  • Tüm Haberler

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler

Copyleft 2020, dizayn yeni demokrasi
İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz:yenidemokrasigazetesi@gmail.com