Anti Emperyalist Lig Koordinasyon Komitesi Filistin direnişini selamladığı bir açıklama yayımladı. AEL açıklamasında 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı’ndan bu yana Gazze’de Siyonist İsrail’in saldırılarının sürdüğünü belirtti. AEL Koordinasyon Komitesi “Anti Emperyalist Lig olarak, bu direnişin yanında olduğumuzu, onu kendi mücadelemizin bir parçası olarak gördüğümüzü ilan ediyoruz.” dedi.
“Filistin: Katliam, Açlık ve Yurtsuzlaştırma” başlıklı açıklamanın tamamı şöyle:
“Biz öz topraklarından kovulmuş insanlardık. Biz, bir Yahudi devletine yer açmak için topraklarından kovulmuş, dışarı atılan ‘mağdurların mağduru.'” Edward Said’in 1947-48 sürgününe dair bu sözleri, bugün hala Filistin halkının yaşadığı gerçeğin ifadesidir. Aradan geçen yetmiş yedi yılda tarihler ve isimler değişti, fakat Filistinlilerin devletsizliği, yoksulluğu, açlığı, sürgünü ve ölümleri değişmedi. Bugün yaşananların en ağır boyutu, askeri şiddetin ekonomik boğma ve insani abluka ile birleşerek açlığı stratejik bir silah haline getirmesidir. Açlık, yalnızca bir sonuç değil, kitlesel yerinden etme ve topraksızlaştırmanın doğrudan aracı haline gelmiştir.
“7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de camiler, hastaneler, okullar, evler ve mülteci kampları hedef alınmış, yalnızca iki yılda 17 bin ton bomba yağdırılmıştır. Gazze nüfusunun yaklaşık yüzde 8’ine denk düşecek ölçekte 60 bin sivil öldürülmüş, 160 bin kişi yaralanmış, sayısı bilinmeyen binlercesi enkaz altında kalmıştır. 7 Ekim öncesinde 5 milyonluk Filistin nüfusunun 14 yaş altı oranı Gazze’de yüzde 39, Batı Şeria’da yüzde 36,7 idi. Birleşmiş Milletler’in 24 Eylül 2024 tarihli raporuna göre yalnızca ilk üç haftada Gazze’de öldürülen çocuk sayısı, son üç yılda yirmiden fazla ülkede çatışmalarda öldürülen çocukların toplamını aşmıştır. Bu tablo, Gazze’nin Filistin’in Guernika’sına dönüştürüldüğünü bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır.
“Bombardımanla altyapı felce uğratılmış, ardından temel insani girdilerin akışı kesilmiştir. Su, gıda, ilaç, yakıt ve elektrik kısıtlanmış ya da tamamen durdurulmuş, hastaneler çalışamaz hale getirilmiş, kimi zaman doğrudan vurulmuştur. Buna ekonomik boğma politikaları eşlik etmiştir. Oslo süreci sonunda imzalanan Paris Ekonomik Protokolü uyarınca Filistin yönetimi adına vergileri toplama yetkisine sahip olan İsrail, 2021 verilerine göre aylık yaklaşık 188 milyon dolara denk gelen ve toplam gelirlerin yüzde 64’ünü oluşturan bu transferleri bloke ederek 150 bin sivil ve askeri personelin maaşlarını ödenemez hale getirmiştir. Ocak 2022’de yayımlanan Kav LaOved raporuna göre, İsrail’de çalışan Filistinlilerin ücretleri Filistin ekonomisinin gelirinin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyordu. ILO verileri ise GSYİH’nın yaklaşık yüzde 20’sinin bu emek akışına bağlı olduğunu göstermektedir. 7 Ekim’den sonra giriş izinlerinin iptali ve çalışma hakkının fiilen kaldırılması bu damarları kurutmuş, toplumsal doku daha da kırılganlaştırılmıştır. Tarım da aynı baskının hedefidir. Tarlalara sulama ve hasat için dahi erişim ‘güvenlik’ gerekçesiyle engellenmiş, Batı Şeria, Gazze, Ramallah ve Cenin’de on binlerce zeytin ağacının yakıldığı ya da söküldüğü gazeteciler tarafından belgelenmiştir. Birleşmiş Milletler yalnızca Haziran-21 Temmuz 2024 arasında gıda yardım kuyruklarında beklerken öldürülen Filistinlilerin sayısının bin 57 olduğunu rapor etmiştir. Böylece açlık, yalnızca bir sonuç değil, insanların kendi topraklarını terk etmeye zorlanmasının aracına dönüşmüştür.
“İsrail, öldüremediği nüfusu Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’de duvarlarla, kontrol noktalarıyla, demir kapılar ve beton bloklarla çevrili kasaba, köy ve kamplara sıkıştırmış, buraları açık hava hapishanelerine çevirmiştir. İnsanların soyulup aşağılanması, keyfi tutuklamalar, eşyaların yağmalanması ve yakılması, kimi zaman asker eşliğinde yerleşimcilerin toprak ve kaynakları gasbetmesi, açlığın ve sürgünün eşlikçisi olan sürekli şiddet rejimini tamamlamaktadır.
“Sahada tekrar tekrar görülen model şu: önce ‘burası güvenli değil, burayı boşaltın’ türünde tahliyeye çağrılayan uyarılar yapılır; kısa süre sonra o alanlar yoğun bombardımana ve operasyonlara maruz kalır. Bu döngü, sivillerin kalıcı biçimde göç etmelerine-edilmek zorunda bırakılmalarına yol açıyor. Pratik sonuç, nüfus yoğunluğunun belirli bölgelerden giderilmesi ve bu bölgelerin kontrolünün değişmesi oluyor.
“Bölgenin ‘insansızlaştırılması’, yeniden inşa-yeniden yapılandırma ve o toprakların farklı ekonomik ve demografik düzenlemelerle imar edilmesi. Bu model, tarihsel olarak sömürgeci yer değiştirme taktikleriyle örtüşür: yaşanmaz kıl, insanları gönder-kaçır, sonra bölgeyi yeniden yapılandır. Bu şablon bugün Gazze’nin bazı bölgelerinde, örnek olaylarla eş zamanlı görülüyor: tahliye emirleri, insansızlaştırma, yıkım, insani temel ihtiyaçlardan yoksun bırakma, zorunlu göçün gerçekleşmesi. Döngü bu biçimde tekrar tekrar devam ettiriliyor.
“Tarihsel örnekler bu mekanizmanın tanıdık olduğunu gösterir. Kuzey Amerika’da yerli halk aç bırakılıp katliamlarla rezervlere sürülerek topraklarından koparılmış, Avustralya’da Aborjinler zorunlu göç, açlık ve kültürel yıkımla azınlıklaştırılmıştır. Şablon bellidir: hayatı çekilmez hale getir, ardından ‘gönüllü’ ya da ‘geçici’ göç kanallarını ‘çözüm’ gibi sun. Fiili sonuç, toprak kaybı ve demografik mühendisliktir. Bugün Gazze ve Batı Şeria’da olan, bu şablonun çağdaş bir versiyonudur.
“Bu mekanizma yalnızca uygulamada değil, söylem düzeyinde de ifşa olmaktadır. 2025 başında ABD eski başkanı Donald Trump, Gazze’nin yaşanmaz hale geldiğini söyleyerek Filistinlilerin Mısır ya da Ürdün’e yerleştirilmesini, ‘gönüllü’ ve ‘geçici’ bir çözüm olarak sunmuştur. ‘Parçalar halinde arazi bulunur, insanlar daha güvenli yerlere gider’ diyerek zorunlu göçü meşrulaştırmaya çalışmıştır. İsrailli bazı yetkililer de Gazze nüfusunun Sina’ya yerleştirilmesini, isteyenlerin Gazze’yi terk etmesinin teşvik edilmesini savunan açıklamalar yapmıştır. Herkes bilmektedir ki açlık, bombardıman ve ekonomik çöküş altında yapılan ‘tercihler’ özgür irade değildir; bu, zorunlu sürgünün söylemsel kılıfıdır.
“Zorla yerinden etme ve nüfus transferi uluslararası hukukun en ağır ihlallerinden biridir. Geri dönüş hakkının ortadan kaldırılması, mülkiyetin, kültürel hafızanın ve toplumsal sürekliliğin yıkımıdır. Çözüm, insanların topraklarından koparılmasını engelleyecek, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını esas alacak, sivillerin güvenliğini ve insani erişimi garanti altına alacak kalıcı düzenlemelerdedir.
“Tam da bu nedenle biz Anti Emperyalist Lig olarak şunu vurguluyoruz: Filistin’de yaşanan yalnızca bölgesel bir çatışma değildir. Bu, modern sömürgeciliğin güncel biçimi, demografik mühendisliğin ve toprak gaspının süreklileştirilmiş pratiğidir. Açlık burada bir sonuç değil, halkları evlerinden, topraklarından, yurtlarından koparmak için kullanılan bir savaş aracıdır. Bu savaşın sürdürülebilir olmasının nedeni, emperyalist güçlerin sağladığı askeri, ekonomik ve diplomatik destektir. ABD ve Avrupa emperyalistlerinin himayesi olmadan bu katliamın devam etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla Filistin halkıyla dayanışma, aynı zamanda emperyalist savaş ekonomilerinin ifşa edilmesini, silah satışlarının ve finans akışlarının kesintiye uğratılmasını, insani yardım koridorlarının siyasetin üstünde güvenceye alınmasını, enternasyonalist emek dayanışmasının büyütülmesini gerektirir.
“Bugün Gazze’de açlığa ve sürgüne karşı verilen direniş, yarın başka coğrafyalarda kurulacak barikatların bilgisini ve cesaretini büyütmektedir. Filistin’in direnişi insanlığın ortak direnişidir. Filistin’de verilen mücadele yalnızca bir halkın varoluş mücadelesi değildir, tüm ezilenlerin ve emekçilerin ortak davasıdır. Gazze’de açlığa, sürgüne ve katliama karşı verilen direnişi kendi mücadelemizin parçası görüyoruz. Dayanışmamız sözle değil, örgütlü ve enternasyonalist pratikle örülmelidir. Filistin halkıyla yan yana durmak, emperyalist silah tüccarlarını, savaşın finansörlerini ve iş birlikçi rejimleri ifşa etmek, işçi sınıfının enternasyonal dayanışmasını büyütmek, yeni intifadaları ve yeni direniş odaklarını yaratmak bugün her anti emperyalistin sorumluluğudur.
“Ve biz, Anti Emperyalist Lig olarak, bu direnişin yanında olduğumuzu, onu kendi mücadelemizin bir parçası olarak gördüğümüzü ilan ediyoruz.
“Filistinlilerin Vatanı, Filistin Topraklarıdır!
“Siyonist-İşgalci İsrail Filistin Topraklarında İşgalci Bir Güçtür!
“Yaşasın Özgür ve Bağımsız Filistin!
“Bağımsızlık ve Özgürlük İçin Direnen Filistin Direnişçilerine Bin Selam!
“Kahrolsun Siyonizm, Emperyalizm ve Her Türden Gericilik!
“Yaşasın Filistin Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkı!
“ANTİEMPERYALİST LİG KOORDİNASYON KOMİTESİ
“Ekim 2025”
(HABER MERKEZİ)