21 Aralık, Pazar
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle

Anasayfa » Yoksulların Sofrasındaki Görünmez Şiddet Düzenin Zehridir

Yoksulların Sofrasındaki Görünmez Şiddet Düzenin Zehridir

21 Aralık 2025
içinde Yazılar
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsappTelegram
Google Haberler Google Haberler Google Haberler
ADVERTISEMENT

Türkiye’de gıda güvenliği meselesi yalnızca denetim yetersizliğinin değil toplumsal sınıf ilişkilerinin ve pazara hâkimiyetteki üretim mantığının iç içe geçtiği daha köklü bir sorunun göstergesidir. Bugün soframızdaki ekmekten süt ürünlerine, şarküteriden temel bakliyata kadar uzanan geniş bir yelpazede halkın büyük çoğunluğu sağlıklı gıdaya erişemiyor. Çünkü sistem, üretimin en nitelikli olanlarını iç pazara değil döviz getirisi yüksek olduğu için dışa yönlendiriyor.

Türkiye tarımının ve gıda sanayisinin en kaliteli ürünlerinin Avrupa’ya ve Körfez ülkelerine ihracı geriye çoğu zaman düşük standartlı ürünlerin kalmasına yol açıyor. İçeride ise denetimden kaçan, maliyeti en aza indirerek ayakta kalmaya çalışan, kimi zaman tamamen kayıt dışı biçimde üretilen merdiven altı gıdalar, milyonların zorunlu tercihi haline geliyor. Bu durum bir bireysel “hijyen ihmali” meselesi değil, doğrudan doğruya sınıfsal bir gerçektir.

Yoksul mahallelerde market raflarına baktığımızda aynı ürün grubunda uçurum kadar fiyat farkları göze çarpar. Daha sağlıklı, daha nitelikli ve daha güvenli olan seçeneklerin etiketleri, işçi ücretlerinin çok üzerinde bir seviyede durur. Asgari ücretle geçinen bir işçi ailesi, pazara her gidişinde bir tercih yapmaya zorlanır: Ya daha ucuz ama ne kadar güvenli olduğu belirsiz ürünleri alacaktır ya da bütçesini zorlayıp ayın geri kalanında temel ihtiyaçlarını kıstığı bir yaşam sürecektir. Böylece sağlıklı beslenme bir hak olmaktan çıkar ve yine sınıfsal bir ayrıcalığa dönüşür. 

Zengin mahallelerde organik sebze ve meyve reyonları genişlerken, üniversite öğrencilerinin çoğu günü tek bir poğaçayla geçirmekte, göçmen emekçiler karın doyurmak için en ucuz fast-food seçeneklerine mahkûm edilmektedir. Büyük şehirlerin çeperlerinde yaşayan aileler için “ucuzluk”, artık lezzet ya da kaliteyle değil riskle özdeşleşmiştir.

Bu tabloyu yaratan ekonomik mekanizma aslında çok basittir: Burjuva üretim mantığında ürünün nereye gönderileceğini belirleyen şey toplumsal yarar değil kârdır. Yarı sömürge ülkelerde kârın yüksek olduğu pazar dış pazardır; çünkü döviz getirir. Dolayısıyla bir meyvenin en düzgünü, unun en iyisi, peynirin en katkısız olanı dışarıya gider. Üretim aşamasındaki rekabet ise üretim maliyetini düşürmek üzerinden yürür. Maliyet düşürmek kaliteden ödün vermekle mümkündür ve düşük kalite standartların altına inmekle sonuçlanır. Standartların dışına çıkıldıkça denetimlere yakalanmamak kaygısı baş gösterir. Bu da üretimin kayıt dışında gerçekleşmesine neden olur. Bu döngüde en çok küçük üretici sıkışır. Çünkü ayakta kalabilmek için ya fiyat kırmak zorundadır ya da daha düşük standartlara yönelmek. 

Devletin denetim mekanizmaları ise sistematik bir güce sahip olmadığı için sorunu genellikle yüzeysel olarak tespit eder ve engellemekte yetersiz kalır. Bazen de standartların altında kalan düşük kaliteye göz yuman bir mekanizma devreye girer. Rüşvetle, ahbap-çavuş ilişkisi ile işleyen bu mekanizma hemen her düzeyde gerçekleşebilir. Standart altı ya da hileli ürünlerin varlığı dikkat çekici değildir, hatta olağandır. Tüketicinin bilinçlendirilmesine dayalı önleyici modellerin genelde işlevsiz kaldığına tanıklığımız da aynı şekilde olağandır. Periyodik olarak açıklanan “ifşa listeleri” geçici bir ferahlık sağlar; ama yapısal çürümüşlüğü örtemez.

Bugün milyonlarca insanın sofrasına giren gıdanın niteliği, üreticinin değil alıcının sınıfsal konumu tarafından belirlenmektedir. Bir işçinin çocuğu ile üst gelir grubundan bir ailenin çocuğu aynı sütü, aynı eti, aynı ekmeği tüketmemektedir. Yerli ve kendine yeten tarımsal üretimin çökertilmesi, yerine bağımlı ve borçlu bir tarım üretiminin yerleştirilmesi, küçük üreticinin borç batağında sürüklenmesi, çiftçinin köyünü terk etmek zorunda kalması ve büyük tarım şirketlerinin piyasaya hâkim olması da gıdayı giderek daha pahalı ve daha erişilmez hale getiriyor. Türkiye gibi tarım potansiyeli yüksek bir ülkenin kendi halkına sağlıklı gıda sunamaz hale gelmesi ne iklimle ne kuraklıkla ne de bireysel hatalarla açıklanabilir; tamamen politik tercihlerin sonucudur.

Son yıllarda artan toplu zehirlenme vakaları tam da bu sınıfsal dönüşümün görünür halidir. Okulda dağıtılan yemeğin neden bozuk olduğunu anlamak için aslında karmaşık analizlere gerek yoktur. Çünkü o okula ayrılan bütçe zaten sağlıklı gıda almaya yetmemektedir. Hapishanelerdeki zehirlenmelerin nedeni tedarikçi firmaların en düşük maliyetli ürünleri kullanmasıdır. İşçi yemekhanelerinde yaşanan sorunların kaynağı da patronların ya da üretim biriminden sorumlu müdürlerin maliyet kısma politikalarını en kolay biçimde gıda ve temizlik ürünlerinde uygulamalarıdır. Bu nedenle gıda zehirlenmeleri tesadüf değil düşük maliyet – düşük kalite – düşük denetim üçgeninin kaçınılmaz sonucudur.

Bu nedenle mesele yalnızca “zehirlenme vakaları nasıl önlenir?” sorusundan ibaret değildir. Asıl soru şudur: Türkiye’de neden sağlıklı gıda yalnızca belirli sınıfların erişebildiği bir ayrıcalığa dönüşmüştür? İhracat ekonomisinin mantığında, uluslararası pazarın talepleri belirleyicidir; iç pazar ise ancak bu talepler karşılandıktan sonra düşünülür. Bu politikanın toplumsal sonucu ise, halkın kendi ülkesinde üretilen en kaliteli ürüne ulaşamaması, hatta zaman zaman kimyasal risklere maruz kalmasıdır.

Bugün medyada yer alan gıda zehirlenmesi vakaları, aslında yaşanan büyük tablonun yalnızca görünen ve en dramatik ucudur. Zehirlenmeler elbette önemlidir, hayatları doğrudan tehdit eder. Fakat bunlar buzdağının su üstünde kalan kısmıdır. Asıl mesele, milyonların her gün sessizce maruz kaldığı yetersiz beslenme, düşük kaliteli gıda tüketimi ve bunun yarattığı uzun vadeli yapısal sağlıksızlıktır. Birkaç kişinin hastaneye kaldırılması kamuoyunu kısa süreli sarsabilir, fakat sağlıklı gıdaya erişemediği için ömrü boyunca kronik hastalıklarla yaşayan, gelişimi sekteye uğrayan, bağışıklığı zayıflayan geniş halk kesimleri görünmez kalır. Zehirlenmeler tali olandır; çünkü sistemi değiştirmeye yetmez, yalnızca semptomu işaret eder. Asıl gündem, toplumun en geniş kesimlerinin her gün, her öğünde maruz kaldığı bu yavaş ve düzenli zehirlenme halidir. Gıda güvensizliği bir kriz anı değil, bir yaşam biçimi dayatmasıdır ve bu düzen değişmedikçe zehirlenmeler yalnızca daha büyük bir çürümenin küçük patlamaları olarak kalmaya mahkûmdur.

Tags: asgari ücretekonomik krizyoksulzehir
ShareTweetSendShareScanSend
Önceki Yazı

Koma Amed’in İstanbul konseri yasaklandı

Sonraki Yazı

İsviçre’de tutsaklarla dayanışma eylemi

Related Posts

BİLİM

Düzenin Sınırları ve Düzensizliğin Sürekliliği!

17 Aralık 2025
KOLEKTİF DOĞRULTU

Dogmalar ve Devrim: “Dogmatik Sol” Eleştirilerine Yanıt

15 Aralık 2025
Kadın

Kadınlar En Yakıcı Talepleriyle Sokağa Çıktı

14 Aralık 2025
Güncel

Sürdürülebilir Sefaletin Bütçesi İradesiz Mecliste

13 Aralık 2025
Emek

Tekstil Krizi Şaşırtıcı Mı?

11 Aralık 2025
POLİTİK - GÜNDEM

Özgürlük Değil Esaretin İyileştirilmesi!

10 Aralık 2025
Sonraki Yazı

İsviçre'de tutsaklarla dayanışma eylemi

Hakkımızda

Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi; işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: yenidemokrasigazetesi@gmail.com

2024 Yeni Demokrasi – Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi | işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: yenidemokrasigazetesi@gmail.com

  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
  • Tüm Haberler

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler

Copyleft 2020, dizayn yeni demokrasi
İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz:yenidemokrasigazetesi@gmail.com